RP’den AKP’ye kabuk değiştiren Türkiye (2)

Ağustos 21, 2006


Genelkurmay, 28 Şubat sürecinde büyük burjuvazinin, Cumhurbaşkanı’nın ve sivil toplumun desteğini arkasında buldu. İslamcıların burjuvalaşması RP döneminde başlamıştı. AKP, Tarkan konserlerine giden, marka giyinen, yani kabuk değiştiren dincilerin değişim partisi oldu

14/06/2006 (4525 kişi okudu)

28 Şubat’a giden süreç içinde Genelkurmay, RP’ye karşı üç önemli müttefik buldu:
1) Büyük burjuvazi: Patronlar RP’nin kendini tatminlerinin ihracata büyük zarar verdiğini görmekteydi. Türkiye’nin imajı bozuluyordu. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği Başkanı Bülent Atuk “Avrupa’da ve Amerika’da ‘Made in Turkey’ etiketli bir tişört giydirebilmek için bile olumlu bir ülke imajına ihtiyaç var” diyordu. Nitekim, 28 Şubat ‘muhtıra’sından tam bir ay önce TÜSİAD, Prof. B. Tanör’ün ‘Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri’ni yayımladı. Rapor, imam-hatiplerin ilk üç yılının kaldırılmasını, bu okullara kız öğrenci alınmamasını, din dersinin zorunlu olmaktan çıkarılmasını istiyordu. (Rapor TSK’nın da hiç hoşuna gitmedi çünkü Tanör Kürtçe yasakları kaldırılsın, anadilde eğitim hakkı sağlansın, hele de, Genelkurmay Savunma Bakanlığı’na bağlansın diyordu).
Susurluk faktörü
2) Cumhurbaşkanı: 1974’te: “Bana, milliyetçiler adam öldürüyor dedirtemezsiniz” demiş olan Demirel artık şöyle diyordu: “Kim dini istismar edip, rejimin karakterini değiştirmeye kalkarsa, başsavcı karşısına çıkar”. Nitekim, Erbakan başbakanlığı Çiller’e devredeyim derken, hükümeti kurma görevini M. Yılmaz’a veriverecekti. 28 Şubat sürecinin beyni olan Genelkurmay Batı Çalışma Grubu’nu da işin başından beri bilmekteydi.
3) Sivil toplum: O sırada 3 Kasım 1996 gelip çattı ve siyah bir Mercedes bir kamyona arkadan bindirdi. İçinden ‘derin devlet’ fırlayıp asfalta dökülünce, Susurluk olayı sivil toplumu ilk kez cidden harekete geçirdi. 1 Şubat’ta ‘Aydınlık için bir dakika karanlık’ eylemi başladı ve kısa sürede RP’ye yöneldi. Ş. Kazan’ın eylemciler için “Mum söndürüyorlar” demesi Alevileri, Erbakan’ın “Glu glu dansı yapıyorlar” demesi de tüm eylemcileri çıldırtmak için düşünülmüş olmalıydı.

Son damla: Kudüs Gecesi
Bu ortamda, laik kesimin beklediği son fırça darbesini vurmak RP’nin Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız’a nasip oldu.
31 Ocak 1997’de kocaman Hizbullah ve Hamas posterleri asarak düzenlediği Kudüs Gecesi’nde İran büyükelçisi de konuşarak Amerika ve İsrail’i düşman ilan etti.
4 Şubat’ta kasaba tank sesleriyle uyandı.
TSK, ‘demokrasiye balans ayarı’ yapmıştı.
25 Şubat’ta Türk-İş, DİSK, TESK “Laiklik ve demokrasi sahipsiz değil” dedi. İzmirli avukatların sloganı ise laikliği korurken hangi ekmeklere yağ sürülebileceğini gösteriyordu: “Ne şeriat, ne darbe; demokratik Türkiye”. Üç gün sonra yapılan MGK toplantısında, “Şeriat hukukuna dayalı bir İslam Cumhuriyeti kurmayı hedefleyen grupların.. devletimize karşı çok yönlü tehdit oluşturduğu…” [hususlarında] “görüş birliğine varıldığını” Başbakan Erbakan da kuzu kuzu imzaladı. Çiller başbakan olayım derken dağılan hükümet yerine kurulan yeni koalisyon Ağustos 1997’de sekiz yıllık ilköğretim yasasını çıkaracak, RP de Ocak 98’de kapatılarak sahneden tamamen silinecektir.
12 Eylül’le tasfiye ettiği solun boşluğunu ‘Türk-İslam Sentezi’yle dolduran TSK, ‘K’ (Komünizm ve Kürtçülük) endişesinden (aynen TÜSİAD gibi) kurtulacak, bu sefer de tasfiye ettiği RP’nin boşluğunu ‘laik ideoloji’yle doldurmaya girişecektir.
Fakat, ortaçağı (ve onun tutunum ideolojisi dini) Fransa gibi altyapı devrimiyle tasfiye edememiş, Kemalizm’in üstyapı (kültür) devrimiyle yetinmek zorunda kalmış bir Türkiye söz konusudur. RP’nin bıraktığı boşluğu 1920’lerde inşa edilen bir laiklik anlayışıyla doldurabilmek yalnızca Nisan 1999 seçimlerinde nasip olacak, laik kesimin bütün temennilerinin aksine, Kasım 2002’de dini temel çizgi alan başka bir parti iktidar olacaktır: AKP. Hem de, yüzde 34.29 gibi, Anayasa’yı bile değiştirebilecek bir çoğunlukla. Bu, aslında iki türlü mesajdır. Birincisi, halk 1920’lerde yapılmış olanın 2000’lerde yapılmasına artık razı değildir. İkincisi, RP tipi bir Müslümanlığa razı değildir. Nitekim halk, RP’nin devamı olan Saadet Partisi’nin eline yüzde 2.49’u sıkıştırıvermiştir.
Aslında, RP anlamak istememiştir, o başka; ama olay RP zamanında başlamıştır. Her şeyden önce MÜSİAD, o MÜSİAD ki temel İslamcı faaliyetlerin finansörüdür ve İsrail’i başşeytan saymaktadır, ‘Anadolu Kaplanları’ ihracat işine bir başladıktan sonra İsrail Başkonsolosluğu’nun İstanbul’da verdiği kuruluş kokteyllerine tam kadro abone olmuştur. Eski başkan Erol Yarar (ki, genç bir Boşnak modelle evlenebilmek için 15 yıllık eşini boşayacaktır) Hizbullah’ın cinayetleri ortamında “İslamcılar asla terörcü olamazlar” demesiyle meşhur iken, yeni başkan Ali Bayramoğlu hisse senedi pazarlamada İslam adının kullanılmasını yasaklayacaktır. MÜSİAD ‘Jet-Pa’cı Fazıl Akgündüz’ü üyelikten atacak, birçok üyesini de istifaya zorlayacaktır.

RP’nin değişimi
RP’nin durumu da farklı değildir. İktidar kısa zamanda onu da tanınmaz kılmıştır. Lanetlediği Çekiç Güç’ün süresini uzatmakta, İsrail’le antlaşma imzalamakta, ılımlı bir parti olarak tanınmak için A. Gül’ü ABD’ye yollamaktadır. Yerine geçen Fazilet Partisi, ki emanetçi’dir, ‘Adil Düzen’ sloganına gülüp geçmekte, ‘zihin egzersizi idi’ deyivermektedir. Erbakan Versace kravatları takmakta, ehliyetsiz kullandığı Mercedes CL 500 Coupe arabayla kaza yaptığında hemen korumasıyla yer değiştiriveren oğlu ise Yves Saint-Laurent çorapları giymektedir.

‘Şıkıdım şıkıdım’
2000 yılı geldiğinde, özel moda defileleri düzenleten tesettürlü hanımların gittiği güzellik salonları açılmıştır. Müzikte kadın sesine tahammül edemeyenlerin çocuklarının yine başı bağlıdır, ama onlar artık ‘Yeşil Pop’ konserlerine gitmekte, TV’deki programlarda çıkıp şarkı okumakta, seyirci sıralarından inemeyenler oldukları yerde kıpır kıpır oynamakta, Tarkan konserine gidip ‘şıkıdım şıkıdım’ da göbek atmaktadır. Diyanet Vakfı yöneticilerinin hacca giderken kullandığı araba, 120 bin dolarlık bir Chevrolet Chevy One GMS’dir. Paranın milliyetçilik veya din dinlemediğini, yani bütün bunların eşyanın tabiatı icabı oluverdiğini anlamayı reddeden İslamcıların bütün yapabildiği şöyle mırıldanmaktır: “Kapitalistler gibi eğleniyorlar. Normal kapitalist gibi oldular. Onların İslami kapitalist olmalarını beklerdik”.
İşte artık AKP, fevkalade bir kabuk değiştirme içinde olan bu “İslamcı”ların değişim partisidir. Ama, oraya geçmeden önce, unutuldu gitti Danıştay baskınındaydık, önce oraya nasıl gelindiğinden bahsedelim.

Kaynak; Radikal Gazetesi

BASKIN ORAN (Arşivi )

ELÇİN AKTOPRAK ( Arşivi)

Yorum bırakın